AŞK ŞARABI

Seveceğini düşünmek, en azından ümid etmek, beklemek, yorulmak, bi daha beklemek, umutsuzluğa kapılmak, yaşarken ölmek, sana dönmeyeceğini, senin olmayacağını bile bile onun gözlerinde, bakışlarında kaybolmak, yüreğin yana yana, için kavrula kavrula, seninle gelmeyeceğini bile bile, onu bir kere görmek için, bir kere onunla konuşmak için, ona bir kerecik dokunabilmek için belki de tüm hayatını feda etmek. Bir gün geleceğini düşünerek, seni seveceğini hayal ederek bütün bir ömrünü geçirmek. Nerde o, hani nerde ?

Bir sabah erkenden çıkarsın yola martılar daha uyanmamışlardır. Sandallar şafakla beraber sallanırlarken ipleri bağlı, sen elinde bir kuru simit erkenden koyulursun yola. Bırakıp gidersin buraları, her şeyi, bütün her şeyi ardında bırakıp gidersin. Yanında kimse yok, hiçbir şey yok ama aklında o var, atmak istiyorsun beyninden ama gitmiyor hayali gözlerinin önünden. Neden? “Bırak beni artık” diye bağırırsın sokakta. Ama sokak boştur. Kimse duymaz, sesin yankılanır! Ümitsizliğe kapılırsın. Miden sancılanır. Karnına sanki bir bıçak saplanır. Ne yapacağını bilemezsin. Dönsen… dönemezsin ki, bırakıp gitmişsindir her şeyi çünkü. Yakmışsındır gemileri.

Dönüşü olmayan yol: Hayat ve Ayakların: Zaman

Sürekli ilerlersin ardına bakmadan. Ama hala aklında o vardır. Lanet olsun, neden? Neden ben, Tanrım neden ? Yine yankılanır sesin, yine kimse yok, yine yalnız, yine bir başına, yine çaresiz kaldın bak. Ağlama boşuna, ümid etme hiç, gelmeyecek, dönmeyecek, seni hatırlamayacak yıllar sonra, hiç üzülme, sadece unutmaya çalış, yaranı dindirmeye, avunmaya, kendini avutmaya, oyalanmaya, sahte gülüşler… oysa için yanıyor, madalyonun öteki yüzü karanlık, ağlayan palyaço, yalan-yanlış bir iş yaptığını biliyorsun ama yine de unutman lazım, unutman lazım, sayıklamalar, gözyaşları, sayıklamalar, sayıklamalar…

                                                      …Uyumuşsun, için geçmiş, ama, ama evdesin?! Hani her şeyi bırakıp gitmiştin, hani geriye dönmek yoktu, bak hepsi rüyaydı demek, o uçurumun kenarına gitmeler, kararsızlıklar, geri dönmeler, o yalnızlıklar, serseri serseri sokaklarda dolaşmalar, avare bırakılmışlıklar, hepsi bitti demek, yaşasın, tekrar hayatı yaşamaya dönebilirsin artık. Hoş geldin tekrar. Başla yeniden yaşamaya. Hayatın tadını çıkarmaya. Sabah al ekmeği bakkaldan keyifle çıtır, çıtır, ooh dert, tasa neymiş, çek bir yudum çayından, peynir, zeytin ve ekmek. Yaşasın hayat, Oh gam, keder yok artık…

Ve sonra…

                    …sonra çıkarsın dışarı, hayat yeni yeni diyarlara alır seni götürür, yeni denizlerde, okyanuslarda yeniden hayatı keşfe çıkarsın.

Ve sonra…

                   …..Gördün mü birini, vuruldun mu can evinden, bağrına bir ok saplandı mı, gözlerin kararıp, yüreğin cız etmeye başladığında işte o zaman…

                …işte o zaman tekrar başa dönersin. Aynı şeyleri yaşamaya. Yukarıdan bir el kaseti başa sarmıştır: Kader kasetini…

…Yine başlar ayrılıklar, yalnızlıklar, terk edip gitmeler, geri dönmeler ve umutsuzluklar…

Her şey yeniden başlar…

Karacaoğlan misali debelenir durursun şu hayatta…

Ömrün böyle geçer gider…

EEE NE DE OLSA AŞK BU,

GÖNÜLDE DURDUĞU GİBİ DURMAZ…

HER SEFERİNDE ALDANIŞIMIZ BUNDANDIR…

Aşk şarabı, Sosyal Edebiyat Dergisi’nde yayımlandı.
Share