Doksanlı yılların sonlarından beri, algıladığım bu dünyayı dilimin döndüğünce anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmak için bazen düz yazı, bazen şiir formunda bir şeyler yazmaktayım. Şiirsel anlatım hep hayatı açıklamak için sesim oldu. Gözlemlerim iç dünyamla paralel gelişti. Güzel günlerim de oldu, çok kötü olduğunu düşündüğüm günlerim de… Bazen umudumu yitirdim, çaresiz hissettim. Sonra unutmaya çalışıp tekrar yola devam ettim. Doğru dürüst biri olmaya, örnek olmaya çabaladım her zaman.
Bilim adamlarının hayatlarını hayranlıkla okurdum küçükken. Büyük sanatçıların eserlerini okurken, dinlerken, izlerken keyif alırdım. İzlediğim filmlerde hep o kahramanlar gibi olmak istedim. Güzel günleri düşünüp umutlu şeyler yazdım başlangıçta. Fakat büyüdükçe yavaş yavaş anlamaya başladım ki hayat -filmlerdeki ya da masallardaki gibi- hep güzel sonla bitmiyor, hatta çoğunlukla kötülük edenin yanına kâr kalıyor. Shakespeare’in dediği gibi “Kötüler kadı olmuş Yemen’e” , adaleti ara ki bulasın.
Hayallerim yıkılınca yazdıklarım da değişmeye başladı. Bu kez de karanlık, korkulu, gotik şiirlerle anlatmaya başladım dünyayı. Çünkü, alaca karanlık öykülerine, korku romanlarına benziyordu yaşadıklarımız. Cehalet, şiddet, haksızlık, adaletsizlik, vicdansızlık zirveye ulaştı.
Hayat ıssız bir sokakta sizi takip eden ayak sesleri gibidir bazen. Gecenin karanlığında yankılanır! Yalanlar ve zulümler alaca karanlıkta gerçek olur. Gözler görmez, kulaklar duymaz, diller konuşmaz olur. İnsanlar birbirinin kuyusunu kazmakta, tüm dünya çıldırmış gibi sonsuz bir boşluğun içine yuvarlanmaktadır. Aptallığın, cehaletin ve şiddetin kol gezdiği bir lunaparkta kısılıp kaldık sanki. Ekranlardan yüzümüze yansıyan ışık doğru bilgiden değil de yalancının mumundan geliyorsa eğer nasıl bir çağdan bahsedilir? Varın siz düşünün!
Kim bilir, cehennemi yaşıyoruzdur belki de…
ALACA KARANLIK "Bir solukta geçti zaman, alaca karanlık kuşağıydı yaşanan..." Yarasalar uçuşur arsız arsız Uğultusu gelir baykuşların Issız sokağın kara kedileri vurur loş duvara korku gölgeleri Kim bu gecenin içindeki yabancı? sokak lambaları altında önlü arkalı ilerleyen gölgesi elleri ceplerinde derinden ıslık sesi bir çakmak yanar sigaradan çektiği nefesi ve duman: Hayatı soluyan! Düşündü o an: Korkup sinmeden, susmadan alaca karanlıkta yürümek gerek durmadan!