Gök maviydi o zamanlar
Çayırlar yeşildi
Hava su tertemiz
Masmaviydi deniz
Berrak akardı dereler
Kirlenmemişti henüz
Unutulmazdı ahde vefa
Ömürlük yaşanırdı sevda
Güleçti yüzlerimiz
Saftı gülüşlerimiz
Kıyılmazdı ormanlara
Doğaydı her derde deva
Gün ekmeğiyle gelirdi
Meyve dalından yenirdi
Ağaç hayat demekti
Kim çevirdi cehenneme
Şu güzelim cenneti?
Parlak ışıklar sahte umutlar
Yalanlarla başladı ihtişam!
Parayla güçle kazanıldı itibar
Sömürü üstüne kuruldu yaşam!
Ruhlar satıldı şeytana
Tarumar oldu bağ bahçe
Nifak sokuldu araya
Kıydı kardeş kardeşe
Vurdun güzel gözlü ceylanı
Bozdun yuvasını karıncanın
Delince dağı taşı ormanı
Çekildi suyu ırmakların
Para gördükçe cepler
Fakirleşti yürekler
Ne çok mezar kazıldı
Yarıda kaldı hayaller
Savunduğun inançlar
Nasıl da yerle bir oldu
Cennetin saf kalbinde
İblisin krallığı kuruldu
Sor şimdi kendine
Değdi mi
Beslediğin kine kibrine
Söndü gözünün feri
Yıkıldı tüm kaleler!
Ne var ki insan böyledir
Yaratmayı sever kimi
Kimi yalnızca yok eder!
İnsan bu işte… Kimi yaratmayı seçiyor. Sevmekten, başkalarıyla paylaşmaktan, toplumu birleştirmekten haz duyuyor, düzeltmeyi, iyileştirmeyi seçiyor. Kimiyse nefreti körüklüyor, kibrine yeniliyor, toplumu bölüyor, her şeyi kirletiyor, yakıyor, bozuyor, yok ediyor. Zira yok etmek kolaydır. Yapmaktır zor olan, yaraları sarmak, iyileştirmek, alın teri dökmek… Babil kulesi de insanın bu egosunu simgeliyor nihayetinde.
Tarihe bir dipnot düşmek için uzun zamandır bu duygular içindeydim. Duygular birikince dile dökülür ve şiir olur.