Bazen alıp başını gidersin uzaklara. Kafanı kurcalayan sorulara cevap aramak için. Yalnız yürüyüşler, insanın kendi içine dönüşleridir aynı zamanda. Anıları hatırlatır. Düşündükçe, haksızlıklara / adaletsizliklere / vicdansızlıklara tepki vermeyen kalabalıklara şaşar kalırsın. Üzülürsün. Hüznün biriktikçe tepki olur tepkisizlere... İçindeki isyanın sebebi biriken hüznündür. Yalanlara artık kalmayan tahammülündür. İlhan İrem, 2004'te Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan bir söyleşide "Işık ve Sevgiyle... Bu cümledeki ısrarınızdan yorulmadınız mı?" şeklindeki soruya "Dünya karanlık ve nefretten vazgeçti mi?" diye karşılık veriyordu. Dünya karanlıktan, nefretten, savaştan, cinayetten, yalanlardan, şarlatanlardan, cehaletten vazgeçmedi hala ve kötülük yanına ikiyüzlülüğü de alarak kasıp kavurmaya devam ediyor her yanı. Deniz kıyısındaki bir uçurum kenarından küçük bir kasabanın tren istasyonuna kadar süren amaçsız bir yürüyüşü anlattığım Hüzün'ün yatay formattaki videosunu aşağıdaki bağlantıdan izleyebilirsiniz.
HÜZÜN Havlamaları yankılanıyordu sokaklarındaki başıboş köpeklerin Uzaklarda Artık çok gerilerde kalmış o şehrin Soluk ışıklarında mıydı hüzün... Sisler içinde yanıp yanıp sönen... Yalnızlığını mı aydınlatıyordu deniz feneri Karanlığa mı alışmaktaydı yoksa? Sabaha karşı ayazı mıydı içimizi üşüten Yoksa hayatın çıkmaz sokakları mıydı dehşet gecelerinin çaresizliğinde yaşamaya mecbur bırakıldığımız? Bilmiyorum! Sorular çarparken beynimin duvarlarına Çıkışı arıyordu cevaplar kıvrımlarında... Deniz kıyısındaki o uçurum kenarında Gün ışıdı bulutların ardında Ala şafak sökerken Dalgalar vurdu kayalıklara...

Sonra geriye döndüm birden! sahil boyunca yürüdüm... Sebebini bilmediğim o hüzün vardı içimde ve isyan! Ateş olurdu gözlerimde... Çocukluğumdan beri çınlıyor sesler kafamın içinde Sanki saklambaç oynuyor milyonlarca düşünce Düşünmüyordu hiç kimse Sorgulamıyordu nedense Cehaletin karanlığında Çürüyüp gitti bir ülke Yürüdüm saatlerce güneş tepeye çıktı Geçmişin ayrıntıları zihnimden kağıda aktı Durgunluğumu fark eder sebebini merak ederdiniz Anlamayan gözlerle sorar cevabımı beklerdiniz "Bilmem insanın mutlak kaderinden, kaçamayacağı ölümdendir belki... ...belki de şu dünyanın dinmeyen bin türlü kederinden..." Oysa ne bilirdi hüznü Başkası için yüreği titremeyen Yakalarımı kaldırdım hızlanıyordu adımlarım Kafamı kurcalayan birkaç soru Ne yanlıştı ki, ne doğru? Bakın şu kıydığınız canlara Ne çok günaha bulandınız? Kimlerle ortaktınız yalanlara Kimlere, nasıl inandınız? Kutsal emanet vatanı Sömürgecilere bıraktınız Fabrikaları toprakları Çıkarlarınız için sattınız

Geçtim başakları boyumda tarlalardan uçan kuşa fısıldadım umutlarımı Şiirdi bana atalarımdan miras kalan dizelere döktüm ağıtlarımı Sarıklar sardıkça başları Hurafe sızıyordu inançlara Beyinleri yıkanmışları İnandıramazdık akla mantığa Yaklaşıyordu vagonlar Güneş batarken ufukta… Yalana müşteri oldu dünya Herkes her şeyi biliyordu ya ya da kimsenin haberi yoktu... Ne fark ederdi sanki Artık bir önemi yoktu! Şimdi alaca karanlık hakimdi yürüdüğüm yollara geçtiğim tarlalara... Çözdüm içimdeki anarşisti tren yanaşırken istasyona: Beni asi yapan bu düzendi Kadere kahreden isyanım Hep bu hüznümdendi!